Taşgetiren: ‘Ahmet Abiye’ye ne oldu?’ sana sorulduğunu biliyorum
Kararın müellifi Ahmet Taşgetiren, hükümetin “süpürüldüğü” değerlendirmesine yakın çevrelerdeki eski dostlarına atıfta bulunarak, “Halife Ömer’in hesap sorulabileceği ortamı kimimiz çoktan unuttuk” dedi. Onu giydirin, bununla ne yapmalı? Üzerine ‘sallanma’ damgasını vurup imha edilen bölgeye mi sürmeli?
Taşgetiren’in “Atılmanın ne anlamı var?” Yazının ilgili kısmı şöyle:
“Hassas dostum, yargılanması devam eden bir kişiyi, ülkeyi yöneten birinin ‘mahkum etmesi’ ve onun hem savcı, hem yargıç hem de cellat olması, benim adalet hassasiyetimi artırıyor. buna hakkı yok.’ ‘İnsanlar adil yargılansın’ diyorum.
Bunun sizde nasıl bir etkisi olduğunu bilmek isterim.
Bazı toplantılarda ‘Ahmet Abi ne oldu?’ Sana sorulduğunu biliyorum. Ne olmuş olabilir? ‘salıncak’ mı? Ölçüleri Kur’an’dan aktarıyor, ölçüleri Allah Resulü’nden aktarıyor, ne bileyim, bir zamanlar bazı hocalarımızın ‘Ömer’in İslamı’ dediği şeyi misal veriyor. Ne zamandan beri hükümdarlara ‘Buğretmeniz ve düşmanlığınız sizi adaletten ayırmasın’ gibi ilahî bir hükmü hatırlatmak için ‘yalpalama’ görülüyor?
(…)
Kimse etkilenmez maşallah, iktidar olunca, iktidar olanla özdeşleşiriz, onun yaptığı her şeyi yapmışız gibi hissederiz, aynılaşırız, ‘ümidi’ olan bir noktadayız. İnanç’ kendisine gelen her eleştiriye göğüs germek. O zaman kayma olmaz.
Mesela özdeşleştiğimiz liderin bir anda ‘siyasi çıkar’ adına 29 kanalda boy göstermesi kimseyi rahatsız etmiyor.
Eskiden ‘medya tekeli’nden şikayet ederdik… Neden? Çünkü ‘medya tekeli’ bize haksızlık olur. Bize söz hakkı vermez, bir dünya görüşü adına o tekeli yönetenlere yapılan her türlü zulmün “ilan” misyonunu üstlenirdi.
Bir, iki, üç, beş değil, 29 TV kanalı. Mesela bu kadar kanala nasıl hükmettiğimizi, onları kendimize nasıl bağladığımızı, doğrularımızı ve yanlışlarımızı çoğaltma misyonunu onlara nasıl verdiğimizi düşünemiyoruz. Sorumuz yok. Karşıdan karşıya geçiyoruz ve başkanımızın konuşmalarından keyif alıyoruz. Nasıl vurur, nasıl biçer! ah ah ah!
Ben biraz hassas bir adamım, ne bileyim, o görüntüyü gördüğümde, devlet bankalarının o medya yapısının oluşturulması için, doğal olarak en yüksek iradenin bilgisi dahilinde, her zamanki istikameti ile, sırf bu yüzden, tekel kurulacaktı…. Kredilerini düşünüyorum. Ve geri dönmeyen kredi… O işi yapanın kıyamette vereceği hesabın adına acıyorum.
O banka milletin malıydı değil mi?
Bunları neden görüyorum?
Her şey ‘bir şey’ için yasal kabul edilmeli değil mi? Ah, eğer o “bir şey” benliğimizin, çıkarlarımızın, dünyevi tutkularımızın kutsanması haline geldiyse…
Hiç test ettik mi? Kuran’ın, Sünnet’in, ‘Ömer’in İslam’ı’ terazisine vurduk mu?
Ne zamandan beri bu tür ‘meşrulaştırmalara’ duyarlısın Ahmet Abi?
Ömer kendi işini yaparken devlet mumunu söndürür, kendi mumunu yakardı, değil mi, biz şöyle anlatırdık… Hani Ebu Bekir derdi ki, ‘Eğer bana uymak zorunda değilsin. Yanlış birşey yapıyorum’…
Hâlâ orada mısın Ahmet Abi?
Parti ilk kurulduğunda hani ‘Milli Görüş gömleği çıkarılmıştı…’ Birileri yeni dönemde yapılan hatalara bakıp ‘Biz ne yapıyoruz arkadaş, bunlar yapılır mı’ dediler. onlara ‘Hâlâ orada mısınız?’ ‘gücü kutsamak’ adına bazılarımızın orada vazgeçemeyeceği ne yapalım diye soruyordu…
Bir anda 29 kanalda…
Bire, ikiye, beşe doyamazsın demek…
Devlet kanalı size 38 saat ve diğer 38 dakikayı verdi. Adalete bakın… Devletin yüksek kullanımına bakın… ‘Devlet sizsiniz’ diye anlıyorum ama bu benim duygu dünyamı da sarsıyor. İstemeden ‘değerler dünyasında’ mıyız diye soruyorum. Bu durumda kim süpürülür?
Benim içime sığmıyor… Evet biliyorum, adı siyasetin dostu olarak tanıdığım herkesin içine sığıyor. Nasıl göründüğünü, sesini yükselttiğini, ‘Bizim insanımız devlet imkanlarını nasıl doruğa kullanıyor’ diye sevindiğini, tüm bunları tuhaf ve tuhaf bulduğunu deneyimleyen var mı?
‘Ey ‘bizim’ medya dışında tepeden tırnağa hangi devlet imkanlarını kullanıyorlar?’ Drift kapsamına giriyor mu sizce?” (HABER MERKEZİ)